27 Aralık 2011 Salı

Dünya Gençlik Kampı (Volume II)

Dünya Gençlik Kampı ya da bizim zamanımızdaki  adıyla Camp Club benim çocukluğuma ait en güzel zamanlardan biriydi. İlk olarak gittiğim 15 günlük Çanakkale -Güzelyalı yaz kampı, sonrasında 21 günlük Uludağ yaz kampı , ve her şubat tatilinde 1 hafta süreli gittiğim Fethiye  Kampı...

İlk başta ağlayarak gittiğim Çanakkale yaz kampından ve katıldığım diğer kampların hepsinden  bu seferde kamp bitiyor diye ağlayarak dönmüşlüğüm vardır:))

Amaaa önce Çanakkale kampımı yazmak istiyorum izninizle..

Yaş tahmini 11-12 falan.. Kamp başlamış , ben bütünleme sınavına girdiğim için 3-4 gün geç katılmışım gruba.
Kampa annemler beni bırakınca  önce bana kalacağım odayı gösterdiler. Tabii o zamanlar küçüğüm ilk kez ailemden ayrılıyorum, üstelik de yeni bir yere sonradan çıkıntı oluyorum, sanırım biraz tedirginim...
O zaman kaldığımız otel kısmı 3-4 katlı apart otelden oluşuyor, bir kat kızların, bir kat erkeklerin . Gruplar 10 kişilikti yanlış hatırlamıyorsam ve başlarımızda o zamanlar bize çok büyük gözüken ama, aslında, genelde üniversite öğrencileri olan belletmenlerimiz vardı. Her belletmen  kendi grubundan sorumlu. Sabah kalmalarından akşam yatmalarına, odaların düzenine kadar...ama hepsi dünya tatlısı.. Neyse beni odama götürdüler, odaya bir girdim kimse yok (meğer herkes o sırada yüzme saatindeymiş). 2 oda içiçe geçmeli, birinde 2 tek kişilik yatak, diğerinde 2 adet ranza var. Tam nasıl olduğunu hatırlamıyorum o sıralarda yeni oda arkadaşlarım geldi. Aslında odamızda kalan kişi sayısı 5 kişi falandı ama yanılmıyorsam odadaki kızlar çok kalabalık oldu diye cazgırlık yapıp kızlar arası didişme olunca, diğer kızları  başka odalara gönderip sakin sessiz ve eğlenceli kamp dönemimiz başladı:)
Oda arkadaşlarımdan birisi Işıl'dı, diğeri Deniz....Işıl daha dışa dönüktü, Deniz daha sakin. Biz 3 kız çok iyi anlaşmıştık, zaten hepimiz aynı gruptaydık. Dolayısı ile aktivite saatlerimize aynı olduğu için odanın anahtarı kimde kalsın derdimiz yoktu, bir süre sonra zaten  odamız giriş katında olduğu ve biz balkon kapısını hep açık bıraktığımız için anahtar taşımaya ihtiyaç duymadık... Balkon kapısı bizim odanın ana girişi kapısı olmuştu:))
Sabahları sabahın bir köründe uyandırılırdık. Tabi o sabahın körü bize göre erkendi aslında,  yoksa sabahın beşinde bizi hazır ol da tutmuyorlardı :)))  Biz gece kız kıza çok kaynattığımız için sabahları bir türlü kalkmak bilmiyorduk....
Sabah tüm gruplar belletmenleriyle birlikte ana giriş kapısının önünde tam tekmil  hazır bulunur daha sonra orman içinde yürüyüşe gidilirdi...O yürüyüşlerin ilk 5 dakikası inanılmaz zor gelirdi bana...Zaten bünye sürünerek yataktan kalmış ve yine sürünerek ve çekiştirilerek yürüyor ...Feci bir duygu:)    Ama bir müddet sonra şarkılar eşliğinde o muhteşem çam ağaçlarının ve taze havanın missss gibi kokusu içe çekilerek güne başlanırdı. Ben ve benim gibi lapacı arkadaşlar grubun hep en sonunda kalırdık. Aslında ilk başlarda ya kaybolursak tedirginliğimiz olduğu için, dil bir karış dışarda, koştur koştur grubun dibinden ayrılmıyorduk. Sonra baktık ki rota sabit, bizi bir yerlerde unutmaları söz konusu değil :) hem bizden bile geriden gelenler var.(ki genelde en sondakileri toplayan belletmenlerdi:))  sonra keyfini çıkara çıkara yürüdük.
Yürüyüşten gelince doğru eller yıkanıp kahvaltıya... Aç kurtlar gibi karnımızı doyurduktan sonra (ki hiç bir zaman ben o sofralardan aç kalktığımı hatırlamıyorum ) hangi aktivite varsa herkes kendi grubu ve belletmeni ile beraber o aktivite hocasına teslim edilirdi. Eskrim, tekwando,ingilizce dersi, okçuluk... aklınıza ne gelirse hepsinden bi kuplecik yapardık:)

Eskrim; ehh fena değildi, hep birden o tuhaf duruşları yapınca aslında o kadar komik değildik. Ama o kıyafetleri giyip eskrim kılıcı ile deneme yapınca çok komik hissediyordunuz. Yani ben öyle hissediyordum.Sporda lapacılık genlerde olan bir şey sanırım:) yoksa dersleri çok ciddiye alan  hatta kendi aramızdaki turnuvalarda hırs yapan arkadaşlar bile vardı...

Tekwando dersi; bana göre çok anlamsızdı.. Ayakları havaya kaldırıp tekme atmaya çalışmalar, ellerle karşımda olamayan birinden savunma hareketleri falan... Hadi hareketleri geçtim O acaip sesleri çıkarmak zorunda mıydık.. Şiddetle kaçmaya çalıştığım "Hocam ayağım burkuldu,  cidden bakın bileğim şişti" palavraları atmaya başlamaya ama bir türlü yediremediğim günlerdi:) Acemilik işte....

Ama bunların yanı sıra bir define avı yarışması yapmıştık ki ...Offff, feci eğlenceliydi. Belletmenler sahilde bir yere define sandığı gömmüşler, ve bir sürü yere ip uçları bırakmışlardı. Tüm grupların katıldığı ve birbirine karşı yarıştığı çok eğlenceli yarışmalardan biriydi. Tüm grup birlikte hareket ediyor bulunan ipucundaki bulmaca çözülüyor ve diğer ipucuna geçiliyor...İpuçlarının sonunda define var tabii.. İçinde ne olduğu merakla beklenen define... Sonunda define sandığından bir sürü gazoz,çikolata ve cips çıkmıştı diye hatırlıyorum...


Havuz saatleri, yakışıklı hocalar eşliğinde okçuluk dersleri, I. ve IV. Murat  eşliğinde  tiyatro dersleri (ikisi de Murat hocaydı ama niye onlara I. ve IV Murat lakabı taktık hiç hatırlamıyorum), animasyonlar, disko eğlenceleri, elimizde olanlarla uydurduğumuz ya da yarattığımız kıyafet partileri....Kimisi 3 rulo tuvalet kağıdına dolanıp mumya olmuştu, kimi  çarşaflardan kıyafet yapmıştı....

Düşünebiliyor musunuz 11-12 yaşlarındaki çocukların masumane eğlencesini...

Yaşayanlardan biri olarak  açıkçası kampa katılım yaşımın hiçbir zaman bitmemesini dilerdim . En son 15 yaşında son kez Fethiye'deki sömestr kampına katılıp jübile yapmıştım. Aslında üniversite yıllarımda kampa belletmen olarak katılmayı çok istemiştim ama ya bizim tatillerle kamp tarihleri çakışmamıştı  yada bana çoluk çocukla uğraşmak:) çok eğlenceli gelmemişti...

Ama orda öğrenci olmak, arkadaş edinmek , o arkadaşlarla sözleşip bir sonraki sene aynı kampta yeniden buluşmak, eve dönünce - o tarihlerde internet olmadığından -  dostlukları mektup yazarak sürdürmeye çalışmak... Hatta annemler okumasın diye sevgili arkadaşım Tuğçe ile kendimize alfabe yaratmıştık:))) Tabii sonra koptuk, kaybettik birbirimizi...


Kısaca anlatmakla bitmez ... Hani erkeklerin askerlik anıları vardır ya... Bizim de öyle kamp anılarımız var... Ama eminim ki bizimkiler askerlik anılarından çok daha eğlencelidir:)))

Benim oğlumda kısmetse büyüdüğünde gidecek benim kampıma...Eğer sizin de imkanınız varsa (yoksa da yaratmaya çalışın) mutlaka gönderin böyle bir kampa...

Ama başta da dediğim gibi Dünya Gençlik Kampı'nda çocukluğumun belki de en güzel günlerini geçirdim....

Bugün, benim, ben olmamdaki kilometre taşlarımdan biridir Camp Club yada diğer adıyla Dünya Gençlik Kamp Hizmetleri...


Teşekkürler...




4 yorum:

  1. iyi ki de zorla götürmüşüm:))) hem sadece götürüp bırakıp dönmedik,yan tarafta ki truva pansiyonda da biz kaldık:)))

    YanıtlaSil
  2. yanda kalmaya sonradan gelmiştiniz diye hatırlıyourm kampın sonlarına doğru??

    YanıtlaSil
  3. Buya hanım, bizlerle ilgili güzel düşünceleriniz için çok teşekkür ederiz. İzniniz olursa bu yazılarınızı kendi internet sitemizde de yayınlamak isteriz.

    Erkan Atalay
    Dünya Gençlik Kamp Hiz.
    erkanatalay@dunyagnclikkamp.com.tr

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Erkan Bey merhaba;
      Blogumdaki yaziyi memnuniyetle sitenizde kullanabilirsiniz. Sonucta bu yazi yalniz benim olsa da eminim o kampa yolu dusen herkesin ortak duygularidir. Atilla hocama benden cok sevgiler ve saygilar:)
      Ilerki yillarda oglumu kayida getirdigimde gorusmek uzere...

      Iyi calismalar.
      Buya

      Sil