24 Nisan 2012 Salı

3yaş 5,5 ay'dan bir özet:)))


Şimdi bir bakalım ;
Tam olarak 3 yaş 5,5 aylığız... (7 mayıs'ta 3,5 olacağız)

- Boyumuz 1 metre (yada 104 cm) olmuş (ayakta ölçtüğümüzde 104 cm, ama geçen gün  gittiğimiz oyun alanında 1mt. çıktı) , kilomuz 16-17 kg arası. 
-Çok güzel bir şekilde teşekkür ediyoruz.
-Bir şey yapmak ya da almak istediğimizde yapabilir miyim, alabilir miyim diye soruyoruz
- Özür dilemeyi biliyoruz
- Ertesi gün okul varsa yatağımızda, yoksa annemizin koynunda yatıyoruz.
-Yatmadan ballı süt içiyoruz.
-Dişlerimizi fırçalamayı seviyoruz, fırçaladıktan sonra  ağzımızı çalkalamak için su doldurduğumuz bardağı aynaya püskürtüyor ve çok eğleniyoruz.
-Banyoya elimizi yıkamak için girip, lavaboda komple saçımızı ve üstümüzü ıslatıp "anne baaak baba gibi yaptım" deyip, daha sonra kendimizi annenin iki bacağı arasına kıstırılıp, kurutma makinesinin altında saçlarımız kurutulurken bulabiliyoruz.
- Okula giderken illaki siyah ayakkabı giycem diye tutturup giyebiliyoruz( baba işe siyah ayakkabı ile gidiyormuş çünkü)
- Büyüdüğü zaman baba gibi işe gidecekmiş.
- Annemizi çok seviyormuşuz ve sık sık söylüyormuşuz.
- Uyurken elimizde çoğunlukla bir oyuncak tutuyoruz. Bu ya bir tavşan, ya uykucu ayıcık ya da araba oluyor.  Arada sırada ipod müzik çalar(ki genelde babanın söylediği rüya yada yalnızlık şarkılarını başa alıp dinliyorsun), birkaç parça lego  da olabiliyor uyku arkadaşların...
- Küçükken yemek yaparken seni yanıma mutfak tezgahına oturtuyordum , hala ben ne zaman mutfakta olsam kendi kendine mutfak tezgahına çıkıp oturuyorsun . Hatta mutfak tezgahında yemek yemek hoşuna bile gidiyor diyebilirim, en az mızıldanarak yemeği orada yiyorsun çünkü...
-Kendi kendine çok rahat soyunabiliyorsun  hatta öyle ki salondan iki dakka içinde mutfağa bezini bile çıkarmış gelip anne ben banyo yapıcam diyebiliyorsun.
- Hala küvette yıkanmayı çooook seviyorsun. Zaten seninle hiç banyoya girme konusunda sıkıntı yaşamadık.Çabamız hep sudan çıkmaya direnmene yönelikti:)) ha birde acelemiz olduğunda ayakta  yıkanmak yerine illaki küvet diye tutturman:)
- Banyo yapmadan önce mutlaka  küvete işeyip ondan sonra kendi kendi küvetine giriyorsun:) ama lazımlığın salonun baş köşesinde:))
- Eğer sokaktaysak tuvalete gitme ile ilgili bir sıkıntı yaşamadık çok şükür. tuvaletin gelince yapıyorsun. önceleri kağıt bardaklar işimizi görürken artık pet şişe bulunduruyoruz yanımızda..
- Sokakta  bazen çok güzel yürüyorsun bazen de illaki kucak diye tutturuyorsun.  17 kg'u uzun süre kucakta taşımak çok da mümkün olmuyor tabii..
-Legolarla oynamayı çok seviyorsun, en sevdiğin şey, otopark yapmak, minik arabaları içine park etmek...
- Bir ara simli jelleri keşfetmiştin, simli kalemlerle oyuncak arabaları boyuyordun, jeller bitince parmak boyası, sulu boya ve en son pastel boyalarla boyamaya devam ediyorsun...
 - Ev işlerine yardım etmeyi çok seviyorsun, elektrik süpürgesi,camları falan silmek eğer yanında ben yapıyorsam illa ki sende yapacaksın:)
- Sebze ile hiç aran yok, okulda çok güzel yediğini, pazı hatta hatta karnabahar bile  yediğini söylüyorlar lakin evde, sebze çataldan sarksa yemiyorsun. Sanırım burda bize nazın daha çok öne çıkıyor:)
- Beyaz peynir,kaşar peynir, yoğurt, ve "inekli resmi olan en sevdiğim peynir" la vache qui rit (lavaşkiri) peynir en sevdiklerinden... bir de simit... ona da bayılıyorsun...
- Anne kek yapalım deyip hamurunu parmaklamayı, hamuru kalıba dökünce dibini kaşıklamayı çok   seviyorsun. Aynı şekilde puding ve sütlaç'a da aynı sevimlilikle yaklaşıyorsun.
- Muzu bebekken çok severdin ama artık hiç sevmiyorsun. Pasta da bile olsa yemiyorsun. Ama en sevdiğin meyveler nar (rahatlıkla bir seferde yarısını yiyorsun) , armut, elma.
-Evdeki 19lt'lik damacanayı ittire ittire mutfakta istediğin yere sürüklüyorsun, daha da komiği damacanaya basıp buzdolabının içine çıkıyorsun... Hatta babanın bu halini çektiği bir resmin var:) Onu da koyayım buraya.. Gerçi o zaman çok daha küçüktün, şimdi direkt buzdolabının içine basıyorsun:)


-Okula başladığından beri uyurken masal dinliyorsun. Eskiden dinlemezdin o yüzden mümkün olduğunca fonda yabancı slow  müzik çalan Joy Fm  eşliğinde uyurdun. Şimdilerde evdeki masal kitaplarının içinde en sevdiğin Şirinler... Öyle ki  her akşam aynı hikayeyi okumaktan bana gına geldi:))
-Bebekleri çok seviyorsun bazen oyun oynarken hayali bebeklerimiz oluyor, avuçlarını birleştirip içindeki boşluğu gösterip "anne minnacık ", "bak karnı acıkmış" falan diyorsun birlikte oynuyoruz.
- Bazen bebek yap beni deyip alıp geldiğin örtü yada battaniyelere sarıp kucakta olmak çok hoşuna gidiyor, ama örtü yeteri kadar büyük olmalı yoksa yok ayağım açıldı, yok kafamı da kafa, ya anne kolum açıldı diye yaygara koparıyorsun.
- Şu son günlere Gökçe'nin  "tuttu fırlattı kalbimi" şarkısını mırıldanmaya başladın:) çok eğleniyoruz. yarım yamalak söylüyorsun, bu mu  deyince "hah işte bu" cevabı geliyor senden:))


Sanırım şimdilik aklıma gelenler bu kadar...




23 Nisan 2012 Pazartesi

23 Nisan...

Malumunuz bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı... Çocuğumun yanında olmam gereken günde işteyim. Açıkçası  hiç bir bayram çalışıyor olmak bu kadar çok koymamıştı...  Sosyal paylaşım zımbırtılarında millet çocuklarıyla geçirdikleri anların  resmini koydukça benim yüreğime ağırlıklar biniyor... Neyse ki kuzum da babasıyla dışarı çıkmış, çıkışta bende yanlarına koşup bunun acısını çıkarıcam tabii...

Gelelim bu sabaha;

 Sabah 11.30 gibi evi aradım, kuzum açtı telefonu. Gündelik konuşmamızı yaptıktan sonra aramızda geçen konuşma şöyle oldu;

-Bayramın kutlu olsun aşkım, bebeğim

-Teşekkur ederim anne,

-Seni konsere götüreyim mi bu akşam?

-Babamın konseyine  mi? ( bebekken r'leri bastıra bastıra söyleyen kuzu, bu aralar  r'leri söylemiyor nedense.. )

-Yok aşkım, Pinhani'nin konseri varmış, "hele bi geeeellll...diye şarkıları var ya ( bu arada bu akşam 18:00'de Göztepe Özgürlük arkında Pinhani Konseri varmış)

-Babamın konseyine götür..

-Tatlım babanın konseri yok  ki, sor babalım  var mıymış

(Bizimki pıtır pıtır babasının yanına koşup soruyor, ben de telefonda duyuyorum:)

-Baba senin konseyin var mı?

 -Yok oğlum, neden sordun?

- Hıı o zaman başka konseye gitcez biz

- Nereye gideceksiniz?

-Helee bi geeeellll ....



Ve evet sonuç itibarı ile derdini anlattı mı anlattı:)))  Pinhani'yi  Kavak Yelleri dizisinden biliyor, hem hamileliğimde, hemde bizim kuzu doğduğundan beri seyrettiğim için o da sayemde dizinin olduğu günler geç yatıyordu.(saatleri ok geçe alınmadığı zamanlarda tabii) şimdi dizi biteli çok oldu ama şarkıları bizim evde hala unutulmadı:)) hatta isimlerini bile hatırlıyor:)))

18 Nisan 2012 Çarşamba

Önce Kuş, Şimdi Bebek...


Oğlumun geçen hafta tutturduğu kuş alalım macerası, geçtiğimiz Pazar günü havanın güneşli olması dolayısıyla Üsküdar'dan vapurla Eminönü'ne  geçip kuşçuları gezince biraz olsun geçmişti.

Aslında biz oraya  gezmekten ziyade kuş almaya gitmiştik lakin kuşçu bize almak istediğimiz yavru muhabbet kuşunun bizi artık ailesi gibi göreceğini o yüzden evde açık bırakmamız gerektiğini söyleyince  ve biz sadece akşamları evde olduğumuz için hayvana işkence etmemek için almaktan vazgeçtik.

Sonuçta akşam topu topu 2 saat evde olacağımız için   bencillik edip hayvanı kafese kapatmanın bir manası yok...Neyse sonuçta ölürse vicdan azabı yaşayacağımız için almaktan vazgeçerek  onun yerine çarşı pazarı gezip dönüşte de bizim kuzuya oyunca alıp bir nebze kafasını dağıttık.

Tabii o kadar yol ve hava değişimi bizim kuzunun bünyesini sersemletip bir de uyku saatine denk gelince, dönüşte yarı kucağımda  vapurun koltuğunda  sızdı, inerken  poşetler ve çantalar babamızda kuzum benim kucağımda indik vapurdan... Bizimkinin o kadar pestili çıkmış ki gözünü bile açmadı. Arabayı da iskeleden bayaa bir uzağa  bırakmışız hem hava güzel yürüyüş olur diye, hem de ancak orada yer bulduğumuzdan... ama tabii dönüşte küçük adamın kucakta taşınma ihtimali yoktu... Pusete de artık binmiyor...

Dolayısı ile 17 kg'luk kuzu ile ancak  Üsküdar meydana kadar gelebildik.  Meydandaki Sarıtaş'ta biz yemek molası  verirken yemek yediğimiz süre boyunca bizimkinde yine tık yoktu valla...  E buldu tabii ana kucağı uyanır mı ? Hiç uyanmadı.

Yemeğimizi yedik kalktık arabaya giden yolun yarısında  ne zaman ki eşim kuzuyu aldı, ben de poşetleri, bizim ki açtı gözünü... Arabaya kadar babasının sırtında gitti, arabada biraz daha kestirdi. Biz de kendimizi dayıma attık.

Dayımın 2 tane muhabbet kuşu var. İncik ve Boncuk adında:))  Kuşları görünce bizimki mest tabii, e kuşlar da yabani değil, dayım kafese yaklaştıkça onlarda yanaşıyorlar... Bir ara yengem Uğurcan'ın eline yem koydu, dayım da  bizimkinin elini kafesten içeri soktu da kuşlar  oğlumun elinden yem yediler:)  Önce korkar gibi oldu sonra alıştı, dudağından bile öptüler :)  Zaten kuşu napıcaksın dediğimizde öpücem diyordu. Dayı ööle yapıyomuş , öyle diyor benim oğlum...

Kuş macerasını savuşturduktan sonra dün akşam iş  çıkışı gittiğimiz İkea'da bizimki yeni bombasını patlattı.

-Anne ben bebek miyim?

- Hayır oğlum sen artık büyüdün, çocuk oldun. Niye soruyorsun?

-  O zaman bebek alalım anne, bebekler çok güzel...

- !!!!

Bize acil  bebek lazım dostlar:) Valla iki sevip bırakıcaz söz:)))

13 Nisan 2012 Cuma

İlk Karnemiz...

1 Nisan'da yuvamızda bizim ilk veli toplantımız vardı.
Oğluş zaten hasta olduğundan evde anneannesiyle kaldı.

Bizde karı koca  nerdeyse oğlumuzun doğumundan beri ilk kez yalnız sokağa çıktık...Tabii okula gidip yemekhaneye yerleştirilen sandalyelere oturup, Okulun müdiresi söze başlayıp çocuklarımızın bizim en değerli varlıklarımız olduğunu söylediği anlarda, yüreğimden ruhuma doğru hızla yol almaya başlayan göz yaşlarımı göstermemek için oldukça zorlandım açıkçası... 

Herkes sürekli çoğumu birilerine bırakıp tek başıma dışarı çıkıp plan yapmam ve nefes almam gerektiğini söylüyor. Tabii bunu söyleyenler hep bekar:)) Hani derler ya bekara karı boşamak kolay diye...

 İşin aslı çocuklar o kadar çabuk büyüyor ki, ve haftanın 6 günü çalışan bir anne olarak geriye kalan her dakikamı oğlumla geçirmek istiyorum ki hiç bir anının kaçırmayayım... Değil birkaç saat, bir saniyesi bile kıymetli... Gerçi birlikteyken de  hep gül gibi anlaştığımız söylenemez , kriz anlarımızda oluyor bol bol... Her ne kadar babamız, " Oh olsun kendin gibi doğurdun işte, gör bak senden neler çekiyorum, anasının kopyası birdiniz iki oldunuz " diyorsa da:)) ben halimden memunum...

Yine veli toplantısı diye  başlayıp  taa nerelere geldim..  Hemen topluyorum:)

 Okula gittik, öğretmenlerimiz biz karşıladı, tam aşağıya yemekhaneye inecekken tam önümüzde bir başka veli  bizim öğretmene "Biz çocuğumuzu iyileştirip gönderiyoruz, buraya geliyor yine hasta oluyor  kimin çocuğu hastaysa göndermesin kardeşim" derken benim adam tam parlayacaktı ki  zar zor aşağıya  indirdim. Bir de o sırada bizim çocuk da hasta ya, bizimki direkt üstüne alındı. Bizimde bu yılımız hep hastalıkla geçti hafta sonu iyileşiyor hoop pazartesi akşamı eve burnunu çeke çeke geliyor. Normal yani, bu çocuklar ilk defa aile dışında sosyal ortamlarla tanışıyorlar, kimle konuştuysam ilk sene hep böyle geçermiş. Biz de bu yılı böyle atlatacağız, çocuklar böyle böyle güçlenecek...

Toplantı da  genel olarak çocuklarımızın durumlarından ziyade genel olarak çocuklara nasıl davranmalı ve davranmamalıyız anlattı. Soruları  cevapladı. Aklımdayken söyleyeyim. Eğer evde iki çocuk varsa  kesinlikle küçüğün küçüklük avantajı yok, olmamalı...Bir çikolatayı ikiye bölerek değil büyük parçayı abiye küçük parçayı küçük çocuğa vermek lazımmış. Ya da abiye  o küçük bak kardeşini idare et denmemeliymiş... Adalet  böyle olurmuş...Herkes hak ettiğini almalıymış.

Bu arada toplantı çıkışı kuzuların gelişim bilgileri ile ilgili karnelerimizi de aldık:)))

Valla çok memnun oldum.. Buyrun bakın:)

İlk Karnemiz

4 yaş sınıfına geçtik...


Benim tabirimle yaşı 3.25 ama normal insanların deyimi ile 3 yaş 5 aylık olan oğlumu bugün 4 yaş sınıfına aldılar. Zaten kayıt sırasında yuva sahibi psikolog hocamız Gülbahar hanım, 4 yaş zekasına sahip olduğunu ama bez ve emzik olayımızdan kurtulana kadar 3 yaş sınıfında tutacağını, sonra 4 yaşa alacağını söyleyince ben itiraz edip hocam sanki 4 yaş için küçük biraz, yaşıtlarıyla okusun falan deyip neyse yaşayıp göreceğiz demiştim.


3 yaş öğretmenimiz Serpil öğretmen çok kısa bir sürede Uğurcan'ı gayet güzel ikna edip önce emziği sonra bezi bıraktırmıştı sağ olsun.... Uğurcan'la okuldaki tüm öğretmenlerin arası çok güzel...


Hele bazen böyle akşamları gelip bana bıcır bıcır anlatıyor ya,bayılıyorum.

(03.04.2012)

***************************************

Yukarıdaki  yazıyı taslak olarak kaydedip bırakmışım:)

Demek ki oğluşum 2 haftadır 4 yaş sınıfında:)  4 kişilik sınıftan 10 kişilik sınıfa geçtiği için başta tedirgin olmuştum ama onda pek bir tedirginlik oluşturmadı. Zaten öğretmenleri söylüyordu, bizimki yemeğe giderken yada bir derslikten diğerine geçerken diğer öğretmenlere seslenip el sallıyormuş:)))  O yüzden hiç yadırgamadı. Serda öğretmenini çok seviyor, bayılıyor...Öğretmenimiz tatlı-sert  derler ya hani , öyle...Çok seviyor kuzularının hepsini...

Sabahları okula bırakınca bizimki ilk dakikalarda biraz yabani oluyor:) Montunu ben çıkartıp okul ayakkabılarını sadece benim  giydirmemi istiyordu. ( Bugüne kadar, bugün ilk kez Çiğdem öğretmene  izin verdi)

Tabii bunda sınıf arkadaşı Mert'in okulun yakınına taşınması ve okula Uğurcan'dan önce gelmesinin payı büyük:)

Eskiden okula ilk gelen bizimki olduğu için  diğer öğrenciler gelene kadar beklemek zorunda kalıyordu. Oysa şimdi okula gittiğinde arkadaşları olduğu için bu hafta başından beri hiç ayrılık problemi yaşamadık:) Adam utanmasa ayakkabıları bile çıkarmadan uçacak yanlarına:))

Bir de herkesin ayakkabılarını öğrenmiş , kendininkileri giyene kadar bu Yağmur'un, bu Kuzey'in, bu Yağız'ın diye tek tek hepsini sayıyor:)) Eksik görürse de soruyor, Efe'nin ki niye  yok?  :))

Akşamları da anlatıyor, Kuzey bana şöyle yaptı, böyle yaptı diye:)) Kuzey'in bir tabancası varmış böööle ateş topu çıkıyormuş,babası almış :)))

Minnoşlar ya o kadar tatlılar ki... Ah bir de bir arkadaşı arada (bunu yüzünü komik bir şekilde buruşturup yapıyor) bu ne yavv? diyormuş:) Onun taklidini yapıyor....

Büyüyor o anlatıyor biz dinliyoruz:))



Biberonumuza da veda ettik nihayet...

Gerçekten veda ettik biberona:)  Üstelik benim tahmin ettiğimden daha kolay oldu..

 Bundan tam 4 gün önce, Pazartesi  akşamı eve gelip bir yandan yemek hazırlığı ile uğraşıp diğer yandan da bulaşık makinesini boşaltıyordum, gözüm birden lavabonun kenarında içi su dolu olarak bekleyen  ve tam 3 yıl  5 aydır istisnasız her gece elimde (kimyasal olmayan doğa dostu) deterjanlarla yıkadığım biberonlara takıldı.  Nedense birden içimden geldi, mutfakta ayağımın dibinde oynayan oğluma döndüm:

-Aşkım bak sen artık büyüdün, emziği bıraktın, bezini çıkardın hadi gel biberonu da atalım dedim.

Bizimki yüzüme baktı  "tamam "dedi. 

(Ben hala aldığım cevabın şokuyla açıklamaya devam:)   

-Artık her şeyi bardakla içiyorsun ya birtanem, o yüzden biberona ihtiyacın yok. Ama atarsak gece yatakta biberonla içemezsin o yüzden yatmadan önce  yaparız ballı sütünü, bardakta içersin olur mu? 

-Olur.

-Tamam o zaman sen atmak ister misin çöpe?

- Eveeeeettt

Bir koşu ittire ittire (oğlum tarafından) getirilen damacanaya çıkılıp tezgahtaki biberonlar önce tezgahta duran çöp poşetine atılır. Anne tarafından ağzı bağlanan ve içinde biberonların olduğu çöp torbası tezgah altındaki büyük çöpe atılır:)))

Veee bu kadar... O günden beri   biberon olayı bitti bizim evde...

Tabii ben bu kadar çabuk kurtulacağımıza ihtimal vermediğimden bizim kuzu mutfaktan çıkar çıkmaz çöpten biberon torbası çıkartılır, kuzu görmeden güzelce yıkanır ve ulaşamayacağı bir yerde saklanır.(Ne olur ne olmaz diye...)

Gerçi emzikleri de ben zamanında saklamıştım ama emziği yuvada bıraktığı için ara ara yine de emzik diye tutturuyordu ama sakladığım içim bulamıyordu... Emzikleri de geçenlerde attım çöpe...

Artık yatmadan önce mutfak tezgahına oturup bir bardak ballı sütünü lıkır lıkır içip öyle gidiyoruz uykuya:)) bir de şu süt isteme işini yatağa yatmadan önce yapsa çok iyi olacak. yatağa gitmeden her seferinde soruyorum "hayır içmicem,istemiyorum" diyor ,sonra tam pijamaları giyiyoruz,yatağımıza yatıyoruz,ışıklar kapalı, fonda joy fm  ve yanımdan bir ses : Anneee süt yap bana ama ballı.

:)




3 Nisan 2012 Salı

Bizim kuzunun teknoloji aşkı...

Malum biz iki haftadır hastayız. Geçen hafta ateşi bir inip bir çıkan oğluşum, en son geçen pazar sabahı annecim kulağım ağrıyor deyince aldı bizi bir panik. Ateşi yine çıktığı için sabah karşı ateş düşürücü de içmişti üstelik. Tabii hemen doktorumuz aradık acile mi gelsek diye. Ama Cuma günü zaten gördüğü için gerek olmadığını  ve antibiyotiğe başlamamız gerekiğini söyledi. Babamızı hemen eczaneye gönderip ilacını aldırdık. Gelir gelmez de hemen içirdik. Hiç hali yoktu kuzumun. Sürekli uyku modundaydı. 
Ee tabi hastalık olunca iştahta kaçıyor malum:(( bütün günü 1 avuç kakaolu mısır gevreği ile geçirdiği oldu... Yanında da bol bol su... 
Şansımıza anneannemiz geldi İstanbul'a da oğluşuma moral oldu...  Sabahın köründe uykusundan kalkıp anneanne diye arandığı oldu..:) 
 Zaten annem kapıdan içeri girince  (bizimkinin haberi yoktu geleceğinden, ani oldu) önce bir şaşırdı.

Kim bu oğlum dedik, durdu durdu "anneanne" dedi :) 
 Isınma turlarından sonra tozutma turlarına geçti sağolsun..

Annem gelirken dizüstü bilgisayarını da getirmiş. Bizimki hemen başladı " anneannem bilgisayarı açacak bana Lucky'i - annemlerin köpeği-  gösterecek" demeye.  

Normalde biz de bilgisayarı ellemesi yasak. Kütüphanenin üstüne kaldırıp koyuyoruz. Açıkçası ben  hem radyasyon muhabbetinden,  hemde onun için daha çok erken olduğuna inandığım için elletmiyorum. Babası bilgisayar bozulmasın diye:)  Babası kullanırken yanında durup bakabiliyor  sadece. 

Tabii anneanne gelince ve kendi bilgisayarını getirince bizi takan olmadığından -  ki zamanında anneannesi bilgisayarda resim bakmasına izin verdiği için şu aşamada onu da takmıyoruz- bilgisayarı çantasıyla birlikte arka odadan salona sürükleyip,açıyor, çantadan çıkartıyoruz. Adaptörünün bir ucunu fişe,bir ucunun laptopa bağlıyoruz. bilgisayarı açıp anneannesinin masaüstüne koymuş olduğu yavrusuna yüzme öğreten su samuru videosunu seyrediyoruz. Arada annemize (yani bana)  "Anne Lucky'i aç" deyip anneannenin çektiği videoları seyrediyoruz :)))

Anneannemiz eve gelip salonda ve yerde kendi bilgisayarını görünce hayretler içinde kalıyor tabii:))

 Zaten annem kapıdan girdiği andan beri oğlumu hayretle izliyor. E bizde de  bir laflar, bir cevaplar:)))
 Dün akşam mesela bizimki bilgisayarda resim yapıcam diye tutturup anneme açsana diyormuş annemde bana soruyor nereden açılacak diye.. Dedim bende sor göstersin sana dedim. İnanmadı.  Sordu.. Bizimki minicik elleriyle başlat menüsünü açtı gitti içinden "paint" programını buldu. Fırça kalınlığını seti ve çizmeye başladı:))) Annem şok tabiii...

Hangi arada öğrendi bilmiyorum, bazen benim iş yerime geldiğinde, ben yada işyerindeki arkadaşlar açıyor oyalansın diye yada babasıyla gittiği yerlerde bilgisayar varsa karıştırıyor  o kadar. Şu an tam olarak 3 yaş 5 aylık olan oğlum bilgisayarda word ve paint olayını kendi kendine keşfetti. "word"'u yazı yazmak istediğinde açıyor:))

Babasının şarkısının cd'sini bulmuş bugün. İki arada bir derede anneannesinin bilgisayarına takmış.  Annem beni işten arıyor ,senin bu oğlun bilgisayara babamın cd'si diye bi cd takmış, bozulursa karışmam bak diye:)) Dedim bozulmaz. Ama diyor içerden ipod mudur nedir onu almış gelmiş ucuna da kablo takmış onu da bilgisayar bağlayacakmış ,oraya kayıt edecekmiş deyince ben artık yıkıldım:))) 

 İpod'un içinde de var o şarkı ve sanırım bizimki şarjı bittiği için bilgisayardan şarj etmeye çalışıyor:)))  Eve gidince duruma bakıcam artık...

Teknoloji gurusu annemi bile hayretler içinde bırakabildiği için pek bir gurur duydum oğlumla.. Aferin...