28 Kasım 2011 Pazartesi

Siz hiç sevdiğiniz bir yazarla tanıştınız mı?

Ben tanıştım (: Üstelik de çok sevdim..
Genellikle her nereye olursa olsun (Gazete haberine , köşe yazısına..vs) yorum yapan insanlar bana çok tuhaf gelmiştir. Sonuçta o yazı yazılmış yada o haber yapılmıştır. Senin yaptığın yorum sadece kendini tatmin etmekten başka bir şey değil sonuçta onu yazan kişi yazdıktan sonra nasıl olsa dönüp bakmıyor sadece okunma oranına bakıp geçiyordur diye düşünürdüm.
Açıkçası hâlâ da öyle düşünüyorum ama sadece bir kişi hariç...

Onun ilk yazısıyla tanıştığımda;  doğum sonrası iznimin üstüne almış olduğum 3 aylık (toplamda 6 aylık) iznimin bitiminden sonra evde bıraktığım bebeğimin  kokusu burnumda, mutsuz mutsuz işe geldiğim bir gündü... Kimden geldiğini  hatırlamadığım bir mail vardı posta kutumda. Hani sıkça internette gezen, birini önemsediğini söylemek için iki satır yazmak yerine, herkesin birbirine gönderip durduğu güzel hikayelerin, özlü sözlerin birbirine "forward" edildiği klasik maillerden biri diye düşünmüştüm. Her zamanki gibi belki anlık da olsa tatlı bir his bırakır düşüncesiyle açtım okudum.  Hangi yazısı olduğunu şu an hatırlamıyorum ama tek hatırladığım okuduktan sonra kahkahalarla güldüğüm  ve gülerken kendimi bulduğumdu.
Uzunca bir zamandır bu kadar içten kahkaha atmadığımı ve aslında bunu ne kadar çok özlediğimi şaşkınlıkla fark ettim... Unuttuğun bir şeyi hatırlamak,  ne  kadar özlediğini fark edip burnunun direğinin sızlaması gibiydi.

O kadar sorumluluk yüklemiştim ki kendime, attığım kahkahalarla sanki yükler teker teker kalkıyordu üstümden...

Kimdi acaba beni bu kadar güldüren, bana beni yeniden hatırlatan?

 Gazeteci-Yazar Mehtap Erel....

 Hemen Google'a arattım. Bir sürü sayfa çıktı karşıma,o zaman  Hürriyet Aile'de  her Salı yayımlanan yazılarını gördüm, daha önce de Newsweek Türkiye'de yazmıştı, iki tane kitabı vardı...
Ben bunca zamandır neredeymişim diye düşünüp başladım teker teker okumaya... Hepsi inanılmazdı, komikti, şahaneydi, hem tarzını hem kendisini çok sevmiştim. Tanışmamıştık belki ama sanki çok yakından tanıyor gibiydim.Yazılarının dışında daha da enteresan olan, okurlarının yaptığı yorumlara verdiği yanıtlardı.

Aman Allah'ım hiçbirini es geçmiyor, üşenmiyor, hepsine teker teker cevap yazıyordu.
Okuru O'na bayılıyordu, O okuruna...İnanılmaz bir diyalog vardı aralarında...

Mehtap Erel okumaya başladığınızda kolay kolay bırakamıyorsunuz...
İşin aslı, O'nu okumaya başlayınca, aslında, yanındakilerin de onun gibi samimi ve içten olduğunu düşünüp benim gibi aldanabilir  ve kanabilirisiniz. Ya da benden daha zekiyseniz,  kimsenin hayatının mükemmel olmadığını bilecek olgunluktaysanız daha kolay bu rüyadan uyanıp gerçeği farkedebilirsiniz.... Her neyse o kısımları boşverelim ne benim yazmama ne de sizin okumanıza değer aslında(:
Nerde kalmıştık haa evet Mehtap Erel ve okur diyalogları:))
O'nu okumanın en güzel yanlarından biri, kendim oturup yorum yazmasam bile, yazılan yorumlara verdiği cevapları merak ettiğim için dönüp dolaşıp yine yazılarına geliyordum, yorumlara yazdığı cevaplarda bile yeri geldiği zaman bir laf çakma, yada bir fırlamalık yapma durumu vardı (:
Gel zaman git zaman müptelası oldum. (evet bende bağımlılık yarattı) 

Bir sabah iş yerimdeyken Defne Joy Foster'ın vefat ettiğini duyduğumda gözümden akan yaşlar, arkasında bıraktığı dünyalar güzeli oğlu içindi. Defne'yi bende çoğu insan gibi sadece ekrandan tanıyor ve seviyordum . Ne yaptığı, nasıl yaşadığı benim için önemli değildi çünkü bence son derece doğru düzgün bir kadındı, üstelik yeni doğum yapmış taptaze bir anneydi...

Bir süre sonra Mehtap Erel'in kalemi, Defne'nin biricik oğlu için yazmaya başladı...
Ama o yazı aslında Can Kılıç için değil aslında annesiz kalan bütün bebekler içindi bana göre ... İlk okuduğumda gözyaşlarım sel olmuş, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hâlâ da ara ara dönüp okurum ilk bir kaç paragrafı çünkü  devamı duygu dünyamı altüst ediyor, insan anne olunca daha bir hassaslaşıp gördüğü, okuduğu her olayı kendi evladı ile özdeşleştirip psikopata bağlayabiliyormuş meğerse. (anne olunca öğrendim:)
Tabii bazı densiz ve dengesiz kişiler yazının amacını unutup kendi çöplüklerinde abuk sabuk  yorumlar yapmaktan geri kalmadı o ayrı:(

Bu arada Defne Joy'un oğlu için yazıdığı yazıyı aşağıdaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz:

http://www.anneboyutu.com/mehtap-erel?defne-joy-fosterin-oglu-cana-mektup&ArtId=2624


Bir müddet sonra  yine bir Salı günü bilgisayarın başında Mehtap Erel'in yeni yazısını bekliyorum... bekliyorum... tık yok sitede.. dönüp eski yazılarına bakıyorum falan.
Tabii bu ana kadar  tüm cesaretimi toplayıp bir yazısına yorum yapmış ve ardından gelen "teşekkürler , çok öpüyorum aşkım" cevabını almışım:)
Sitede Mehtap'ın yeni yazısı geleceğine, geçtiği yerler, eski yazıları teker teker silinmeye başlıyor...
Aman Allah'ı teknik bir arıza mı var  acaba? Yoksa... yoksa... birşey mi oldu? son zamanlarda zaten sıkıntılı yazıyordu.. Off ya ne oldu acaba derken, sitede buldum iletişim numarasını, aradım . Tek kelimeyle "ayrıldı" dediler.
- Nasıl yani neden?
-.... (cevap yok)
Yavaş yavaş ellerim soğumaya , kalbime doğru bir sancı girmeye başladı . Hani bazen durduk yere içinize bir sıkıntı gelir çöreklenir ya, hani kötü birşey olacakmış gibi yere göğe sığamazsınız ya öyle oldum bende . İkinci gün dayanamadım facebookta buldum kendisini.. Ama acaba rahatsız eder miyim diye çekinerek " siteden ayrılmışsınız ama  ben sizi çok merak ettim son zamanlarda sıkıntılı yazıyordunuz , iyi misiniz? rahatsız ettiysem özür dilerim " yazdım gönderdim.
Ya aynı gün ya da ertesi gün ışık hızıyla cevap geldi "Olur mu hiç aşkım , hoşgeldin  iyi ki geldin"

Çekine çekine gittiğim kapıda kollarını açarak karşılamıştı beni...
Oysaki hiç tanışmamıştık, konuşmamıştık:))yani ben onu tanıyordum ama o beni hiç tanımıyordu...

Üstelik ayrılma sebebi sırf okurlar arasında yapılan ayrımcılığa karşı durması, okurunu koruması ve kollamasıydı.... Bir kez daha hayran kaldım, çok sevdim, çok sevindim... Gerçekten vardı yani böyle insanlar..

Sonra  arkadaş olduk, kaynaştık, yeri geldi dertleştik. Üstelik sadece O'nunla da değil aynı zamanda onun birbirinden güzel okurlarıyla da... Şimdi hepimiz Mehtap Erel'in editörlüğünü yaptığı, gecesini gündüzüne katıp oluşturuğu Anne Boyutu'ndayız... Sizde gelmek isterseniz memnuniyetle bekleriz (:
İşte adresimiz : http://www.anneboyutu.com/anasayfa

.

26 Kasım 2011 Cumartesi

Levon'un muhteşem çayı



Şu anda bulunduğum şantiyeye geçmeden önce merkez üssümüz olan otel binasındaki ofisimizde çalışırken, Cumartesi günleride tam gün çalışacak olmamızın üzüntüsü içerisindeyken ve  zaten artık haftasonu olduğu için işi sermeye meyilli olduğumuz bir gün tesadüfen gördük o kafeyi..Önce hadi bi bakalım nasıl bir yermiş dedik, daha sonra  hemen her cumartesi uğradığımız kaçamak yerimiz oldu Levon Cafe... İlknur'la "amaaan bugun zaten Cumartesi  herkes nasıl olsa öğlene kadar ofiste, biz yine tam gün çalışıyoruz dolayısıyla yarım saat geç gitsek hiçbirşey olmaz" diye birbirimizi gaza getirip koştur koştur bahçesinde eğer kış ise titreye titreye, yaz ise (ohhhh) yayıla yayıla oturduğumuz bir mekan...
Ve bir çayları var ki amanınnn...içine her ne aroması koyuyorlarsa -ki defalarca sormamıza rağmen ısrara söylemiyorlar- içmeye doyum olmuyor. Belki de bizim zamanımız çok kısıtlı olduğu için doyamıyoruz bilmiyorum ama bence sabahın erken saatlerinde bahçesinde muhteşem simit sandwichleri ve bir fincan çay  inanilmaz keyifli... Elemanları güleryüzlü, servis güzel... Her ne kadar artık İlknur'la aynı ofiste olmadığımız için (o merkez üssünde kaldı, ben şantiyeye sevk edildim:)) eskisi gibi gidemesek de arada bir otelde işimiz var adı altında okul kıran çocuklar gibi işi kırdığımız oluyor. E olsun artık o kadar da değil mi?  Sonuçta kırk yılda bir:))
Ahh bu arada eğer yakınlarındaysanız tavsiye ederim  http://www.levonpatisserie.com/  
Ama lütfen Cumartesi sabahlarını kalabalıklaştırmayın olur mu? :))

İnşaat Temizliği

Yedi senede 5 ev değiştirmiş biri olarak, çok şükür ki şu an oturduğumuz evde 3 yıldır bir sorun yaşamadan oturmaktayız.Allah herkese bizim gibi kiracı versin ne diyeyim...Zamanında kirasını , aidatını ödeyen,eve borç takmayan, aman duvarı zarar görmesin diye bir çivi bile çakmayan falan... (gerçi bana kalsa çoktan çakmıştım da, eşim izin vermiyor:))  Velhasılkelam kiracılık zor ama sanırım lanet bir kiracıyla uğraşmak da ev sahibi açısından zor olsa gerek. Ama bizim ev sahibimiz sağolsun ne biz onu üzeriz ne de o bizi...Lakin bulunduğumuz apartmandaki birkaç tane pek muhterem daire sahibinin itirazı ile bir türlü yapılamayan dış cephe mantolaması, bu senede aynı itirazlar ile yapılamayınca bizden isyan bayrağı kalkmış ve "ama yatak odasının duvarı akıyor" şeklindeki diyaloğumuz, sevgili ev sahibimizin "siz yaptırın ben öderim" (ki cidden bunu söyleyen ev sahibi bulmak bu devirde mucize gibi) demesi sonucunda geçen hafta başlayan, içeriden mantolama işlemi bugün itibarı ile bitmiş durumda. Tabii evin hali bilumum toz ve alçı ile sıvanmış, bütün alanlar zapt edilmiş ve bütün odalarına girilmiş durumda. Sadece dış cepheye bakan duvarlarda mantolama yapılmış olsa bile ortalık savaş alanı gibi.  Ama bu durumdan en çok memnun olan bizim evin minik kuzusu:) Bütün gün ustalara yardım edip ortalığı süpüren, elinde metre ile ölçü alan bir usta oldu çıktı:) Tabii babamız bu duruma benim böyle uzaktan baktığım gibi sevimli bakamıyor olsa da en azından şahane pozlar yakalamış:)) hem ustalar hem çocukla uğraşmak zor...Yine de dediğim gibi bu işten en eğlenceli çıkan bizim minyatür adam:))
 











Dakika bir, gol bir

Siteyi yaptım bence güzel oldu ama yine de fikrini almak için bizim ofisteki mimar arkadaşa gösterdim.Lakin kendilerinin duruşunu, olaylara bakış açısını çok sever ve taktir ederim. Gerçi kendisi, onu oğlumu sever gibi sevip mıncıkladığımı iddia etse de (ki doğrudur,evdeki minik kuzumu özlediğimde gidip Büş'ümü sıkıştırırım:) halinden şikayetçi olduğu pek söylenemez:) Büş'üm yada ben ofiste darlandıkça gidip birbirimize sarılıp pozitif enerji veriyoruz:))  Böylelikle bize göre negatif enerjiler pozitife dönüşüyor : D
Bunu nerden çıkardık bilmiyorum ama işin aslı çok eğleniyoruz...Öğle yemeğinden sonra türk kahvesini kim yapacak tartişmaları ve bunun sonucunda genellikle Süleyman Bey'e patlayan  e kahveyi biz yapıyoruz çikolatayı da siz alın" baskısı ile aldırılan enfes beleş çikolata:)))
Şaka bir yana cidden zaman zaman zor olsak da genelde eğlenceli bir ekibiz biz...Arada ayrık otları çıksa da itinayla bertaraf ediliyor:))

Aman Dikkat...

Olur da bir gun benim gibi bir blog açmaya heves ederseniz ve bunu ilk gün başarıp, aa  süpermiş,  hemencecik yaptım oldu falan diye gaza gelip sakın şaak diye siteyi kapatmayın. Siz siz olun adres linkinde yazan site adresini bir yere not edin:) Yoksa benim gibi tırım tırım aranırsınız adı neydi, nereye kaydetmiştim falan diye:))) Siteyi yaptığımı düşünüp sayfayı kapatmamın 3. dakikasında  "ay bi bakayım nasıl olmuş" diye google'a sorup cevap alamayınca paniklemiş biri olarak bu sabah aynı denemeyi tekrar yaptım ve gördüm ki google tarafından kabul görmüşüm:)))  Sanırım sistem ancak bir gün sonra bünyesine kabul ediyor...

25 Kasım 2011 Cuma

Yaptım Oldu :)

Galiba gerçekten oldu..
Önce dedim ki herkesin bir blogu var neden benim yok, sonra amaaaan kim uğraşacak , internette kim kime dum duma, bi silinse herşey kaybolur boşver dedim... Ama galiba bunları uzun zaman önce düşünmüş olmalıyım ki bugün durduk yerde bi deneyelim dedim veee işte oldu:)) çok zor birşey değilmiş meğerse.Blog yazmak, oluşturmakla ilgili hiçbir fikri olmayan ben bile blog açtım.  Sadece google'a "blog nasıl oluşturulur" yazmak yeterli oldu:) üstelik eğenceli rengarenk görünümler var. Şu anda gördüğünüz desen ve renkler bugunkü ruh halimi gayet iyi yansıttığı için bir müddet  gider diye ümit ediyorum.Vardır bende böyle renk ve düzen karmaşası.. Haftada bir  evin şeklini değiştiren biri olarak uzun süre kesinlikle aynı düzende ya da renkte yaşayamıyorum.. Annem bende kurt olduğunu, eşimse  hiç dinlenmeyi beceremediğimden rahat battığını  iddia etse de, aslında sürekli "ya ben bunu böyle yaptım ama acaba şöyle olsa nasıl olur" diye gezen soru işaretleri var kafamda :)) yani demem o ki buyuk ihtimale ben bu blogun arka planını, rengini, yazı karakterini sık sık değiştiririm o yuzden bir kere gördüğünüz arka planı, renkleri tekrar geldiğinizde görme ihtimaliniz düşük gibi:)  Sonuçta  bu da benim ilk yazım ve evet açıkçası sabırsızlanıyorum ekranda nasıl görünecek diye. Haaa hiç  öyle yazar olayım millet beni okusun gibi bir  merakım yok sadece kağıda yazmaktansa klavyeye yazmak daha kolay geldi...Burası hem rengarenk  hem temize çekme derdi de yok:)