24 Aralık 2011 Cumartesi

Çocuk büyütmek zor şey kardeşim...


Kafam çok karıştı... Cidden... Her gün yeni bir eğitim sistemi duyuyorum hangisi doğru, hangisi bizim kuzuya iyi gelir hangisi akla mantığa kalbe daha uygun, hangisi daha doğru bir birey yetiştirmeye yardımcı...

Şimdi benim canım oğlum 3 yaşını kasım ayında doldurdu. Ancak biz onu gönderebileceğimiz   hem içimize sinip  hem bütçemize uyan bir anaokulu bulup veremedik. Bütün yuvaların fiyatları zaten aşağı yukarı aynı...Ortalama bu yazıyı yazdığım zamanlarda tam gun için rakamlar 1000TL civarı... (olur da ilerde bu yazım hala duruyor olursa ve malum şartlarda paramızdan yeniden sıfır atılır veya eklenirse diye rakamı şöyle anlatayım; 1000 TL , her yere kolay ulaşımı olan doğru düzgün bir muhitte ortalama bir aylık evin kirası)

Okul fiyatları üç aşağı beş yukarı aynı, ama bazı okullarda, sınıflarda 15 öğrenciye 3 öğretmen var bazısında 10 öğrenciye 1 öğretmen... Bazısı bahçe içinde villa şeklinde süslü püslü, bazısı giriş yoluna çim görünümlü halıfleks sermiş... Sonuçta en önemli şey biricik kuzumuzun anne-babası yanında yokken mutlu ve güvende olacağı, eğlenirken öğreneceği bir yere gözünüz arkada kalmadan bırakmak olmalıdır.

Ki en azından,  bu benim için öyle... Çocuğumu yarış atı gibi o  dershane senin, bu özel hoca benim ,şu sınavdan şu kadar puan alırsan şuraya gidersin gibi saçma sapan yönlendirmeler yapmamayı diliyorum ilerde kendime... Bana göre çocuklar çocuk olmalı, okul derste dinlenerek öğrenilir, yeri gelir kaynatılır, yeri gelir kopya çekilir, yeri gelir deli gibi ders çalışılır ama ne olursa olsun ne kadar çalışılırsa çalışılsın  çocuğun hafta sonları, oyun saatleri çalınmamalı. Okuldan gelince 1 saat ders çalışsa -ki o da zoraki verilen ödevleri yapmak için- bence yeter. Çocuklar daha şimdiden okul çıkışı etüd, hafta sonu dershane, özel hoca derken zaten okul bitince hayata da bitik başlıyorlar. Kazanmış gibi dursalar da ruhları yorgun... O yüzden bence dershaneleri toptan kaldırıp çocukların dersleri derste dinleyip anlamalarını sağlanmalı...


Yuvadan başladım taaaa nerelere uçtum yine:) Neyse; biz dün eşim ve kuzuma Çekmeköy tarafındaki bir anaokuluna gittik. (Yanlış anlaşılmasın çocuğumu kayıt etmek için değil)  Bahçe içinde pembe panjurlu sıradan iki katlı bir ev... Çocuklarını  emanet edebilecekleri anaokullarını beğenmedikleri için veliler toplanıp   kendi yuvalarını kurmuşlar.İçerisi çok sade; yerlerde minderler, sadece ahşap ve el örgülerinden yapılmış oyuncaklar falan var. Hiç öyle evlerimizdeki gibi yok plastikmiş, yok elektronikmiş oyuncaklar yok, televizyon zaten hiç yok. Biz gittiğimizde akşam vakti olduğu için bahçeyi göremedim ama bir de bahçesi var. ve büyük ihtimale yazın çocukların deli gibi koşturdukları bir yer...Duvarlarda çok açık renkli dalgalar var... Tabi mutfaktaki masa ve sandalyeler hep çocuklar için olduğundan insan kendini yedi cücelerin evine misafirliğe gitmiş gibi hissediyor:) Nasıl bir huzur anlatamam.
Bir kere televizyon yok.. (bu benim için cidden önemli bir adım:)) Herşey sade, çocuklara zarar verecek hiçbir obje yok. Ahşap bankların üstünde tahta ve taş parçaları var. oyuncak bebekler mağazalardan alınma değil içi pamukla doldurulup dikilmiş, bez veya örgü bebekler...

Meğer okulda Waldorf Eğitim Sistemi diye bir sistem uygulanıyormuş. ..Siz duydunuz mu bilmiyorum ama ben ilk kez duydum.. Daha önce Montessoriyi duymuştum ama onu da çok detaylı incelememiştim açıkçası. Çünkü bana göre çocuk dediğin  doyasıya oyun oynamalı, oyunla öğrenmeli, hayal dünyasını geliştirmeli -ki hayali olmayanın gerçek hayatta bir hedefi de olmaz bence-kısacası çocuk çocukluğunu yaşamalı...

İşte tam bu noktada Waldorf sistemi de bunu destekliyor. Gerçi, orjinalinde, bu sistemi uygulayan okullar devletten yada herhangi bir sistemden bağımsız olarak çocukları yönlendirme,yada baskı yapmadan  gelişimlerini tamamlanmasına yardımcı oluyor. Dün akşam sorduğumda bana verdikleri cevaptan anladığım kadarıyla; diğer yöntemlerde çocukların eğitimleri hayattaki sınırlarla kuşatıldığı için, büyümeye çalıştıklarında bu sınırlar onları kontrol ediyor, oysa çocuklar özgür bırakıldığında hayatın döngüsü ve enerjisi ile birlikte kendi oto kontrollerini kendileri öğreniyorlar. Keşfederek , hayal güçlerini kullanarak kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar. Örneğin oradaki bez bebeklerin hiçbirinde yüz ifadesi yoktu. Nedeni ise ,çocuklar onlara baktığında kendilerini nasıl hissediyorlarsa o yüzü hayal ediyor olmasıymış. Eğer orada çocuk mutsuzken gülen bir bebek yüzü varsa, o bile çocuğun duygu dünyasını etkileyebiliyormuş. Tabii ben bunları yeni yeni duyduğum için "hadi yaa" şeklinde şaşkınlığımı belirtirken kafamdan bir yerden ya süper aslında diye geçirirken,  diğer taraftan da "Eee bu çocuklar okulda özgür ama okul dışında ne olacak , dengeleri bozulmayacak mı" diye ikilem yaşamadım değil... Hem  aklıma yattı, hem bir sürü soru işareti oluşturdu. Kısacası henüz net değilim.daha okumam, bakmam,araştırmam  lazım...

Çocukların özgür olma fikri güzel ama... O kısmında hem fikirim:))
Eğer ilginizi çektiyse internette waldorf sistemi diye aratın, yada buyrun burdan bakın:

 Waldorf Pedagojisi Temelleri

 ve bu da güzel bir yazı...

Çocukluk Fareye Tıklayarak Geçsin mi?







2 yorum:

  1. Merhaba
    Yazinizdaki okulun ismini verebilirmisiniz?
    Bende ayni bolgede okul arayisi icerisindeyim

    YanıtlaSil
  2. hangisini sordunuz Sinem hanım? Montesori sistemindeki okul Küçük Kara Balık (yanımıyorsam Acıbadem'de), Çekmeköydeki ise adını bilmiyourm sadece tarif edebilirim. Çavuşbaşı caddesinden yukarıya doğru giderken sağ tarafta Ziya Şark Sofrası var. onun sol çapraında bir ara yol var. o yola sapıyorsunuz ve sol tarafı takip ediyorsunuz. Yolun ilersinde tepeye çıktığınızda (çıkmaz sokak orası, en sonunda luks bir site var.) o siteye gelmeden hemen solda pembe panjurlu iki katlı bir ev. Ama dediğim gibi bizim bildiğimiz bir anaokulu beklemeyin...

    YanıtlaSil