21 Mayıs 2012 Pazartesi

Yıl sonu gösterisinde ağlanırmış...


Evet ağlanırmış.... Hem de salya sümük ağlanırmış...

Bu seneki 19 Mayıs aynı zamanda benim minik oğlumun yıl sonu gösterisiyle denk düştü. Ben de  Cuma ve Cumartesi'yi de yıllık iznimi  alarak dinlenmeye karar  verdim.  Dinlendin mi derseniz... evet... evde olmak  (ev işi hiç bitmese de) çok keyifli... Hele ki benim gibi haftada bir gün izin gününüz varsa 3 gün şahane  bir süreç :))

Gelelim kuzumun yılsonu gösterilerine,

Malumunuz  bizim kuzuyu okula 2012 Şubat ayında verdik. Yani hepi topu 3 ay oldu.   Amam bizim adam çabucak adapte oldu da yılsonu gösterilerine bile katıldı. Bu 3 ayın 1 ayını 2-3 yaş grubunda geri kalan 2 ayını da 4 yaş grubunda tamamladık.

Aslında tam olarak 3,5 yaşındayız şu an. Ama okula başladığımız sırada hem bez  hem emzik kullanımımız devam ettiği için küçük sınıfla başladık..  Onlardan kurtulunca hemen Serda öğretmenin sınıfına katıldık.
Serda öğretmenimizi ben çok sevdim. Açıkçası diğer öğretmenlerimizi de çok  seviyorum ama Serda öğretmenin aynı zamanda anne olması ve biraz da tatlı sert olması çok hoşuma gidiyor.  İçim rahat yani  bu konuda...

19 Mayıs gösterimiz Küçükyalı'daki bir ilkokulun konferans salonunda yapacaklardı.  Gösteri saati 17:00-19:00 olarak belirtilmiş ama bize çocukları 16:00'te getirin dedikleri için bizde 16:15 gibi  okula ulaştık.
Salona giderken koridora çocukların yaptığı el işlerini panoya asmışlar.  Gözlerime inanamadım.. İnanılmaz güzellerdi hepsi.. Babamız  profesyonel kamerayla daha güzel resimler çekmiş olsa da bende telefonun kamerasıyla idare ettim... Hele ki  gösterinin sonlarına doğru fotoğraf makinasının hafızası dolunca benim cep telefonum bayaa iyi  iş çıkardı:))

Hiçbir saniyesini kaçırmadan çektik, görüntüledik çok şükür:)

Okuldan, özellikle  anne-babanın dışında en fazla 2 kişi getirilmesi ricasına rağmen (koltuk sayısından dolayı) bir sürü insan cümbür cemaat gelmişti. Dolayısı ile duvar diplerine konan tabureler haricinde ayakta izleyen bir sürü veli de oldu maalesef.  Yıl sonu gösterisinin bedava yapılmadığı ve oraya gelen tüm velilerin ücret ödediği düşünülürse  yer konusu kesinlikle yeterli değildi.

Ama kuzular çıkınca  herşey unutuldu...Daha be gösteriye gitmeden,  arkadaşım Sedef bana "ben Mete'nin gösterinde çok ağlamıştım "deyince, yok artık bunda da ağlamam herhalde diyordum ama daha tuhaf bir durum  başıma geldi. Oğlumu sahnede  görünce  benim gözyaşlarım sel oldu aktı, bir ağlıyorum bir gülüyorum. Hayır birşey değil bünya de karar veremiyor ne tepki vereceğine...

İlk perde açılıp, bizimkiler sahnede sıra sıra dizilince (hepsinde kot pantolon ve beyaz t-shirt)  hepimiz başladık tabi el- kol sallayıp kendimizi göstermeye çocuklara:)))   Valla heyecandan değil.... O an sadece oğlumun orda önünde oturan tanımadığı bir sürü insanı görünce yaşadığı tedirginliği hissedip bizi aradığı izlenimine kapılıp salladım elimi ben... ve...  O  bizi gördü tabii:))

Bu arada müdire hanım bol bol bize el sallayıp çocukların dikkatini dağıtmayın uyarısında bulunuyordu ki ne mümkün:)

Hatta bir ara   benim oğlum sahneden anneyi falan unutup direkt Buyaaaaa diye seslendi:)) Baktı ki biz ordayız şova devam:)

Önce topluca bir şarkı söylediler, sonra müzik aletleriyle yaş gruplarına göre ritim şovu yaptılar, ingilizce şarkılar söylediler, kafalarına taktıkları hayvan resimlerini ingilizce anlatıp  ingilizce bilgilerini gösterdiler, dans ettiler (bizimki grace müzikalinden bir parçada twist yaptılar. Üstlerinde siyah üstüne pullu  gri kravat ve yelek, altlarında siyah üzerine yanları yine gri pullu pantolon, ayaklarında pisi pisiler.. inanılmaz tatlıydılar.

Şarkı söyleme kısmında diğer çocukların hepsi sırada dururken bir benimki zıp zıp zıpladı, çok güldüm...
16:00da başlayan gösteri saat 8 olduğunda hala bitmemişti . (üst sınıflar viyana dansı yapıyorlarken çıktık biz)

Hava  okula giderken günlük güneşlikkenbiz çıkarken yine dönmüş ve oldukça serin esmeye başlamıştı. Eve uğrayıp oğluma uzun kollu birşey  giydirip  doğru Cafe İstanbul'a gittik. Hem karnımız çok acıkmıştı, hem de evde yemekle uğraşacak sabrımız yoktu..  Cafe İstanbul zaten hem Uğurcan'ın doya doya koştuğu-kimsenin ses çıkarmadığı- hem bizim sevdiğimiz mekanlardan biri:)

Tabii oraya gider gitmez oğlum  Nalan ablasını gördü ve bizi unuttu:))  Zaten bu sıpa  okula girerken de arkadaşı Kuzey'i görünce bizi yine unutmuş ve Kuzey'lerin yanından ayrılmamıştı...

Geçen sefer Nalan ablası için " illa bize gelsin" diye tutturmasına rağmen işi bitince gelecek diye oyalamıştık ama bu sefer yemedi.. Kuzu kuzu kızcağızı bize sürükledi , bir süre oyun oynadı sonra uykusu gelip mızıklanmaya başlayınca da hiç pas vermedi...

İşte yıl sonu gösterimizden bazı resimler...





Serda Öğretmenimiz


   









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder